Bu soruyu defalarca duydum. Tabi kendime de yuzlerce defa sordum (Gerçi genelde kamera almayarak meseleyi kökünden çözdüm diyebilirim : ). Özellikle İnternet’ten sonra bir şey almak hem bir zevk hem de eziyete dönüştü. Her malı beğenen ve beğenmeyen binlerce yazı bulmak mümkün. Kamera üreticileri de işleri pek kolaylaştırmıyor haliyle.
Mükemmel aleti ararken ömrünüz geçebilir. Öncelikle amaçları iyi belirlemek gerekli. Klasik önerim kamera “almamanız” yönündedir! Özellikle bu yıllar kamera almak için çok yanlış zamanlar (bu arada kamera derken video kamerayı kast ediyorum). Şu an hala bir geçiş dönemindeyiz ve geçiş dönemlerinde yapılan yatırımlar genelde kötü sonuç verir. (1990’dan başlayarak her gün kamera almayı düşleyip, 1996’da güç bela bir Hi8 aldığıma seviniyordum ki bir yıl içinde DV ler yaygınlaştı ve kameram değersiz bir nesneye dönüştü)
Bugün de böyle bir geçiş evresindeyiz. Tabi bu film çekmeyip yeni kamera çıkmasını bekleyelim demek değil ama özellikle şu sıralar dikkatli davranmakta yarar var. HDV’nin bir ara format olarak geleceği olmayacağına kesin diyebiliriz. DV zaten artık yavaş yavaş yok oluyor. Bu saatten sonra kasetli bir sisteme yatırım yapmak büyük hata olacaktır.
Kasetsiz sistemlerde de henüz çözülmemiş sorunlar var. Özellikle optik medyaya kaydeden aletlere pek sıcak bakmıyorum (Mekanik yapıları bozulmaya çok açık). Kendi üzerinde hard disk olanlar da problemli görünüyor (Sabit disk bozulursa ne olur? Çekimden sonra aktarma için kamerayı bağlamak gerekir vs vs.)
En uygun seçenek CF türü taşınabilir medya kullanan kameralar. Burada da CODEC sorunu gündeme geliyor. AVCHD adlı yeni codec ümit verse de henüz kurguyla ilgili sorunları aşılmış değil. DV deki standartlaşma burada ne yazık ki henüz yok.
Sözün özü: Beklemek gerek. Sony’nin yeni kamerası EX1 ve HVX200 şu an iyi seçenekler gibi dursa da ikisinin de kendi problemleri var. RED tabi ki çok ilginç ama fiyat ve kullanım olarak yarı profesyonellere hitap etmiyor. Benim beklentim Panasonic’in bir sonraki kamerasının çok iyi olabileceği yönünde…
Godot’yu bekler gibi beklemeye devam…